
“Bütünleşmek” kelimesi üstünde durmak lazım belki de… “Bütünleşmek” demek “tam” olmak, “BİR” olmak, “TEK” olmak… “BİR” olunca iki diye bir şeyin kalmaması demek... yani “yok” olmak demek… ama bizler “varız” değil mi nasıl yok olabiliriz ki??... “Bütünleşme”ye giden yolda bence mikro açıdan yaşadığımız evrene bakmakta yarar vardır.
İlk olarak araştırmacı yazar Ahmed Hulusi’nin 1989 yılında kaleme aldığı “Hz.Muhammed’in Açıkladığı ALLAH” adlı kitabındaki (http://www.ahmedhulusi.org/kitap/m_acikla.htm) “Beş duyudan özgür düşünelim” kısmını okumak lazım. Bu bölümde çok ilginç bir paragrafa değinmeden edemeyeceğim:
“Şayet beynimiz 60 milyar büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobu yerine 10 trilyon defa büyütme kapasitesine sahip elektron mikroskobu ile evrene bakmak durumunda olsa idi; biz, gene ayrı ayrı cisimlerin, insanların varlığından sözedebilecek miydik? Yoksa, algılayacağımız, mevcut bölünmez, parçalanmaz, süregiden sonsuz, sınırsız TEK mi olacaktı?”
İkinci olarak, Ahmed Hulusi’nin bu çarpıcı örneğinden 18 sene sonra geçenlerde ünlü Amerikan talk showcu Oprah Winfrey’in 8 Şubat 2007 tarihinde ağırladığı konukları ile son zamanlarda oldukça ilgi çeken “Law of Attraction” yani “Çekim Kanunu” ile ilgili programda da aynı örneği görüyoruz:
(http://www2.oprah.com/spiritself/slide/20070216/ss_20070216_284_102.jhtml)
“Bilim bize herşeyin enerjiden ibaret olduğunu söylemektedir ve buna düşünceleriniz de dahil.Vücudunuz, arabanız, eviniz madde olarak gördüğünüz ne varsa yüksek güce sahip bir elektron mikroskobunun altına koysak, görebileceğiniz şey sadece bir enerji alanı ve dalga boylarıdır.!”
Üçüncü olarak, sizlere tavsiye edebileceğim çok eğlenceli ama bir o kadar da anlamlı bir film var: “Honey, I Shrunk the Kids”. Türkçeye “Eyvah Çocuklar Küçüldü” diye çevrilen ve 1990’ların başına doğru çevrilmiş mikro evreni biraz olsun anlamaya yardımcı bir film. Bu filmde çocuklar babaları tarafından icat edilen bir makine ile mikro düzey diyebileceğimiz kadar küçülüyorlar. Yaşadıkları boyuttan daha alt boyuta geçince de günlük hayatlarındaki herşey onlar için verilmesi gereken bir mücadeleye dönüşüyor, ne de olsa onlar artık çok daha alt bir boyuttalar!!.. (http://www.youtube.com/watch?v=yFksgjAP2lo)
Dördüncü olarak bu filme oldukça benzer bir hikâye var. Yazarı Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi olan “A’mâk-ı Hayâl”. Bu kitapta yazar, insanlığın en temel sorunlarını, ölümsüzlüğü, gerçeği arayışı bir destansı, bir mitos gibi anlatırken, günümüzde bu kitaptakileri filme çevirsek, her bir bölümü bir nevi bilimkurgu, fantastik film türü olabilecek türdendir. Bu bölümlerden bir tanesinde, kitaptaki kahraman hayâl alemine daldığında kendisini küçülmüş, hatta karınca olmuş ve karıncaların dünyasında buluyor, ve karınca olarak yaşadığı felaketi anlatıyor:
“Birdenbire çığlıklar koptu. Gökyüzü açık olduğu halde yağmur düşmesiyle kıyaslanmayacak müthiş bir sel, sıcak su tufanı tüm karıncaları sürüklüyordu… Zavallı karıncaları helâk eden oraya park etmiş faytoncunun atlarının işemeleriydi!!..”
Son olarak, belki de bir hücrenin içine zoom yapmak ve o mikro evreni gözlemlemekte yarar var. (http://www.youtube.com/watch?v=-LJ5Ls7IQFk)
Tüm bu beş örnek belki de biraz olsun kafalarımızda “evrenle bütünleşmek nasıl olabilir?” sorusuna cevap olabilmiştir. Yaşadığımız her an kendi vüdumuzda ve etrafımızda algıladığımız her noktada, derinine yapılan bir zumlamada bizim şu anda algıladıklarımız tamamen silinmekte ve karşımıza bir “bütün” bir “tek” yapı çıkmaktadır...
Yani sonsuz bir “TEK”… O zaman ister sarılın, ister kucaklayın; zaten varolan bir “TEK”…