
2004 yılında gösterilen “Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, hafıza ve hafızanın silinmesine yönelik bilim insanlarının yaptığı pek çok deneyden etkilenerek yaratılmış bir film. Filmde birbirini unutmak isteyen iki sevgilinin hafızalarından birbirleri ile ilgili anılarını silmek istemeleri ve bunu bir çeşit operasyonla gerçekleştirmeleri yer almaktadır. Filmde ilginç olan, iki sevgilinin hafızalarında birbirleri ile ilgili anılarını sildirmiş(!) olmalarına rağmen, ilk tanıştıkları yere gelmeleri ve tekrar tanışmalarıdır. İşte filmdeki bu son belki de “hafıza”nın hakikatini çözmemizde bize ipucu olabilecek başlangıç noktalarından birisi olup, akla şöyle bir soru gelebilir: Kahramanlarımızın birbirleri ile ilgili olan anıları somut olarak adlandırdığımız beyinde belirli bir bölgede ise, sildirdiklerini düşündükleri bilgileri neden tekrar yaşamaktadırlar? Onları aynı yere, aynı bilgileri tekrar yaşamaya acaba RUHları mı sürüklemiştir???... Bu soruyu şimdilik bir kenara bırakıp, diğer bir başlagıç noktası sayılabilecek bir deneye göz atalım…
Nöropsikolog Karl Lashley, fareleri bir labirent içinde koşturmak gibi çeşitli görevleri yerine getirmek üzere eğitir. Daha sonra, farelerin beyinlerinin çeşitli bölümlerini (o yöndeki anılarını kapsayan bölümleri) ameliyatla çıkartır. Ancak, farelerin beyinlerden hangi oranda parça alırsa alsın, Lashley farelerin anılarını ortadan kaldıramadığını ve hareket yetenekleri zayıflamış olmalarına rağmen, farelerin eğitildikleri görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getirdiklerini gözlemler. Bu deneyde ortaya çıkan sonuç, nörocerrah Karl Pribram’a hatıraların beynin belirli bir bölümünde yerleşmiş olmadığını ve tüm beynin içerisinde holonomik (holonomic model of brain function) olarak, tümüne yayılmış olarak dağılmış olabileceğini düşündürmüştür. Bu da başta Karl Pribram ve fizikçi David Bohm olmak üzere günümüzdeki hemen hemen tüm bilim insanları tarafından benimsenen “beynin holografik olarak işleyişi teorisi”ni ortaya çıkarmıştır. http://www.ifi.unizh.ch/ailab/teaching/semi2005/presentations/WhereIsMemory_HandschinBeutler.pdf
Şimdi yukardaki iki önemli noktadan (ruh ve hologram’dan) yola çıkarak “hafıza” bilmecesini çözmeye çalışalım….
Bilim insanlarının “hafıza” ile ilgili gerçekleştirdikleri tüm deneylere baktığımızda, onların madde olarak algılanan beyin ve beynin belirli bölgeleri üzerinde çalışmakta ve deneylerini çeşitli hayvan türleri üzerinde gerçekleştirmekte olduklarını görürüz. Ancak somut olarak algılanan evren, Kuantum Teorisi ile yeni bir anlam kazanmış ve mikro evren beyinin de gerek dışardan(!) 5 duyu yardımı ile aldığı gerekse yaydığı dalgalardan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu bilgi içeren dalgaların oluşturduğu manyetik alan, mikrodalga hologramik bir bedendir de ayrıca…
İşte bu noktada bilim insanlarının belki de yapmaları gereken; başta hafıza fonksiyonu olmak üzere tüm zihinsel fonksiyonları incelerken, “somuttan” yola çıkıp, sadece somut olanla sınırlınmamalıdırlar. Çünkü “hayvan” adlı birimin beyni “insan” adlı birimin beynin ürettiği türden dalgalar üretememekte ve hafıza fonksiyonları “somut” olarak adlandırılan beyin çerçevesinde sınırlı bir şeklide faaliyet göstermektedir. Dolayısıyla, hafızanın hakikatine giden yol “somut” incelemelerden geçmeyip, “soyut” diye adlandırdığımız frekans-dalga boyutundaki incelemelerden geçmektedir kanısındayım. Aksi halde aşağıdaki fıkrada hafızayı araştırmaya çalışan doktorun durumuna düşülebilir:
Nöron aktivitesi, moleküler boyutta biokimyasal tepkimler olarak göze çarparken, atomaltı dediğimiz boyutta ise dalgasal yani salınımsal aktivite formatında algılanabilinir. Daha basit bir anlatımla; beyin hücrelerinin birbiri ile iletişimi yani bilgiyi alıp, kodlaması ve depolaması, o bilginin içeriğine göre frekanssal titreşimlerin meydana getirdiği “dalga”lardan oluşmaktadır. Bu dalgasal aktivite bir manyetik alan oluşturmaktadır. Bu manyetik alan mikrodalga ve bilginin açığa çıkması açısından da hologramik görüntüye sahip olan “RUH” adını verdiğimiz bir yapıdır. (Bu manyetik alan hakkında daha geniş bilgiyi
Nöronlarda işlenen, depolanan ve geri çağrılan bilgiler, bir yönü itibariyle elektriksel bir aktivite gösterirken, diğer yönüyle dalgasal bir aktivite göstermektedir. Beynin ürettiği manyetik alana sahip olan “ruh” adını verdiğimiz hologramik dalga beden, nöronda işlenen bilgileri hologramik olarak depolar. Her nöronun etkinliği (bilgiyi işleyiş, depolayışı) bir dalga boyu oluşturur. Daha sonra benzer dalga boylarında gelen frekanslar beyinde kayıtlı bulunan frekanslarla bir çağrışım yapar ve bu yol ile “geri çağırma-hatırlama” sağlanır. Nöronların, hologramik olarak yarattığı dalga girişim ve kesişimlerinden oluşan holografik model, beş duyuyla algılanan görüntüleri oluşturur. “geri çağırma-hatırlama” dediğimiz işlem de ise tam tersi olarak, görüntü, ses, koku gibi frekanslar belirli bir yoğunluk alır.
1 yorum:
tesekkurler
Yorum Gönder