Pazartesi, Mart 26, 2007

EVRENLE BÜTÜNLEŞMEK

Evrenle bütünleşmek!.. Acaba nasıl olabilir? Ellerimizi açıp, sarılıp kucaklaşınca olabilir mi? Ya da sessiz bir odaya çekilip, gözümüzü kapatıp yoğunlaşsak ne kadar bütünleşebiliriz???...

“Bütünleşmek” kelimesi üstünde durmak lazım belki de… “Bütünleşmek” demek “tam” olmak, “BİR” olmak, “TEK” olmak… “BİR” olunca iki diye bir şeyin kalmaması demek... yani “yok” olmak demek… ama bizler “varız” değil mi nasıl yok olabiliriz ki??... “Bütünleşme”ye giden yolda bence mikro açıdan yaşadığımız evrene bakmakta yarar vardır.

İlk olarak araştırmacı yazar Ahmed Hulusi’nin 1989 yılında kaleme aldığı “Hz.Muhammed’in Açıkladığı ALLAH” adlı kitabındaki (http://www.ahmedhulusi.org/kitap/m_acikla.htm) “Beş duyudan özgür düşünelim” kısmını okumak lazım. Bu bölümde çok ilginç bir paragrafa değinmeden edemeyeceğim:

“Şayet beynimiz 60 milyar büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobu yerine 10 trilyon defa büyütme kapasitesine sahip elektron mikroskobu ile evrene bakmak durumunda olsa idi; biz, gene ayrı ayrı cisimlerin, insanların varlığından sözedebilecek miydik? Yoksa, algılayacağımız, mevcut bölünmez, parçalanmaz, süregiden sonsuz, sınırsız TEK mi olacaktı?”

İkinci olarak, Ahmed Hulusi’nin bu çarpıcı örneğinden 18 sene sonra geçenlerde ünlü Amerikan talk showcu Oprah Winfrey’in 8 Şubat 2007 tarihinde ağırladığı konukları ile son zamanlarda oldukça ilgi çeken “Law of Attraction” yani “Çekim Kanunu” ile ilgili programda da aynı örneği görüyoruz:
(http://www2.oprah.com/spiritself/slide/20070216/ss_20070216_284_102.jhtml)

“Bilim bize herşeyin enerjiden ibaret olduğunu söylemektedir ve buna düşünceleriniz de dahil.Vücudunuz, arabanız, eviniz madde olarak gördüğünüz ne varsa yüksek güce sahip bir elektron mikroskobunun altına koysak, görebileceğiniz şey sadece bir enerji alanı ve dalga boylarıdır.!”

Üçüncü olarak, sizlere tavsiye edebileceğim çok eğlenceli ama bir o kadar da anlamlı bir film var: “Honey, I Shrunk the Kids”. Türkçeye “Eyvah Çocuklar Küçüldü” diye çevrilen ve 1990’ların başına doğru çevrilmiş mikro evreni biraz olsun anlamaya yardımcı bir film. Bu filmde çocuklar babaları tarafından icat edilen bir makine ile mikro düzey diyebileceğimiz kadar küçülüyorlar. Yaşadıkları boyuttan daha alt boyuta geçince de günlük hayatlarındaki herşey onlar için verilmesi gereken bir mücadeleye dönüşüyor, ne de olsa onlar artık çok daha alt bir boyuttalar!!.. (http://www.youtube.com/watch?v=yFksgjAP2lo)

Dördüncü olarak bu filme oldukça benzer bir hikâye var. Yazarı Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi olan “A’mâk-ı Hayâl”. Bu kitapta yazar, insanlığın en temel sorunlarını, ölümsüzlüğü, gerçeği arayışı bir destansı, bir mitos gibi anlatırken, günümüzde bu kitaptakileri filme çevirsek, her bir bölümü bir nevi bilimkurgu, fantastik film türü olabilecek türdendir. Bu bölümlerden bir tanesinde, kitaptaki kahraman hayâl alemine daldığında kendisini küçülmüş, hatta karınca olmuş ve karıncaların dünyasında buluyor, ve karınca olarak yaşadığı felaketi anlatıyor:

“Birdenbire çığlıklar koptu. Gökyüzü açık olduğu halde yağmur düşmesiyle kıyaslanmayacak müthiş bir sel, sıcak su tufanı tüm karıncaları sürüklüyordu… Zavallı karıncaları helâk eden oraya park etmiş faytoncunun atlarının işemeleriydi!!..”

Son olarak, belki de bir hücrenin içine zoom yapmak ve o mikro evreni gözlemlemekte yarar var. (http://www.youtube.com/watch?v=-LJ5Ls7IQFk)

Tüm bu beş örnek belki de biraz olsun kafalarımızda “evrenle bütünleşmek nasıl olabilir?” sorusuna cevap olabilmiştir. Yaşadığımız her an kendi vüdumuzda ve etrafımızda algıladığımız her noktada, derinine yapılan bir zumlamada bizim şu anda algıladıklarımız tamamen silinmekte ve karşımıza bir “bütün” bir “tek” yapı çıkmaktadır...

Yani sonsuz bir “TEK”… O zaman ister sarılın, ister kucaklayın; zaten varolan bir “TEK”…

2 yorum:

elif dedi ki...

Sevgili Aylin Er..
çok güzel,çok mükemmel bir anlatım tebrikler ..,başarılar ...

Adsız dedi ki...

"ZAN"edersem,sizin sitenizde ki yazıları "oku"mak ve "oku"duğumun yanı sıra sizlerle birşeyler paylaşmak pek ala ruhu okşatıcı bir şey olsa gerek.

Ki: Ben hala sizlere yazmakta farklı bir "hoşgörü" arıyorum!

İlk önce bir kaç nirengi noktayı vurguladığım,Hiç olmayan bir sevgiliye yazmış olduğum mektubumu sizlerle paylaşayım!

"........"


İdrak eden ve huzur dolu mutlu yaşayan insanlara nispet; Son bir kez olsun kendine… Gülercesine kendine!

Yaşama dair ne varsa hepsini unut…

Ve düşün bir nebze olsun, Hak etmiyor musun? Gülmeyi?
Mutluluk ve huzur senin yaşantın, uyan artık uykuların en pisişik rüyasından…

Sen olmasan da "..." dünya!

Grift bilmeceler ve bütün tahayyüller…

Sen varsın diye var benim ukbalarımda sevdam!

Nasibimi ve kaderimi senin yolunda, Senin hayaline koşarken Kendim belirliyorum!

Tıpkı gülüp de dünyayı sevdiren gülüşün gibi!

Ve hepsinde sen varsın diye içten ve tatlı bakıyor gözlerimin içine…

Kırmızı bir hırka gibi giyerim tüm çileleri yolunda…

Bana-mısın demem derde… Sarılırım bir annenin yavrusuna sarılırcasına, Bütün heybetli acılarıma! Ve ACILARA…

YETER Kİ SEN YAŞA!...

Demini tutmuş okyanuslar…

Beyhude bir şarkı gibi dillerde Gözlerin…

Mecali kalmamış hayallerin… Arzular artık gerçekliğine…

Artık yağmurlarda uslandırmıyor gözyaşlarımı… Pek alışkında değil artık şiirler bana!

Yalanı gerçeği bir olmuş "..." gibi yeşil ağaçlarda…

Gülüşün zindan bekçisi, Gülü dikeni yine sen…
Ve ben istemesem de;....olmuş düşüncelere…

Menkıbeler gazel oldu uğrunda. Ve tüm yazılanlar sana…

S...!farkında olmasan da….

Öpüyorum duygularının sol yanını…

Ne kadar dolu olsa da bağrın acılarla… Biz can verirdik lale kokulu senin geçtiğin dağlara…

Bütün parlaklığınla gel… Kapıma…

Kapılar kırılsın dudağındaki dalgalarla…

Sormazlar beni sana korkma… Ve unut ne olur sana bakan ıslak gözlerimi…

Ama "..."deme sana yazılan mektupların aciz perişan QARİP’ine…

Yırtık bir tebessüm var beyaz sayfalarımda…

İnan ki sığmıyor ne zarflara….Nede bavullara….

Hangisini “OKU” yasın…

Ve hangisini “YAŞA” yasın…

Ve hangisi “SENİ” anlatabilir ki?

Senin ne bir adresin… Nede bir makamın yok…

BEN BUNUN İÇİN AŞIĞIM ZATEN YOKLUĞUNA!

İnancın gölgesinde yaşayan bir perişan dil bile kalmadı…

Ve batısı da doğusu da Hep senin yolunda….

Yâda ben hep öyle görüyorum görülesi tüm gören gözler uğruna…

Adı sanı belli olmayan bir lisanla aradım seni…

Seni bulamamanın sevinciydi belkide gözlerimin buğusu…

Düşmüş, Dağılmış bütün parçalarım, Seni aradığım dipsiz yokuşlarda…

Ve HAY:RAN-IM! ben yokuşlarda titreyerek seni arayan yüreğime ve elime…

Adımlarım ufalmaz,Ve git gide Her düşüşüm de daha bir sıkı sarılırım hayatın acımtırak ellerine…

Herkes işinde gücünde bense hep senin peşinde…

Çabam mahkeme-i Kübra dan geçmekte değil. Bütün çabam ”HU” lar da seni aramak!

Ve şimdi daha bir heybetli yanarım arayışlarıma… Sesini duyar gibiyim…

Mektebi de yok bu sevdanın gülüşlerde..

Ve medet yok UYKULARA sarımtırak gülüşlerde…
Ve bir tutam özlem ürpertir uykularımızın figanını…

Durgun bir söylenti kopartır içimden beni…

Kaldırımlardaki kalp atışlarım seninle,Yüzümden uçan terimi al vur "...."..!

Bir adım sonrasına hayretle bakıp tedirgin olan ellerim gibi…

Ve çekilir bu perişan halimin bütün resimleri…

Gelen geçende umursamaz bu meşeggatli halimi.

Elim ve cebim bomboş. Tam takır yüreğim seni arıyor yine!

Alnından öpesim gelir bu rezil halimin.

Saf saf dizildi bak yine ütüsüz gülüşlerim.!...Adımı sorsalar ne derim;?

Kabirler pek acı gelmez göz bebeklerime. Ve gülerler bana!

Her dalga sırtında bir mihrap!

Ve ardı astarı kesilmeyen “DUA”. Bedeli ödenmemiş ahirinin!

Kal...! esrarlı tebessüm çilesi, Yoksa sende beni mi ararsın?

Yarını olmayan yokuşların sevdalısı. Sen değilmisin yoksa?

Azrail de senin gölgende koklamıyor mu sığındığım Ruhumu?

Semiriyor bak beni bekliyor bütün cellatlar…

"..." bize farz oldu .. Seni arayan sonsuzluk peşindeyken..

Göklerin de farkındayım. Kuşlarında…Tüm uzanan ellerinde farkındayım..

Seherlerde pek dertli bakar kitabımın mısralarında…

"...."çalışmak ne hoş, sedalı bir şekilde bekliyor yine beni…


Bir çakmak alevi gibi, sabıkası yanmış, kuytu okyanuslar da yaşamış birkaç bin yıl. Bu yürek!

İşte bu yüzdendir eşki elmayı da bu denli sevmesi bağrımın!

Ve yokluğunda seni doyumsuzca yazıp çizmesi…

Kavruk cümleler ve bir nebze kurumuş dili. Bu sevdanın ufak tefek Sallanarak yol alan adımlarında…

Dengenin olmadığı bir kuram. Ben yine sana dönüyorum, Senin yüce sevdan ile…

Şükrediyorum varlığına, Ve şükürlerin Hamd’a ulaştığı beyaz sayfalarda…

Bende unuturum belki “YUNUS” gibi denizlerin ortasında defterimi ve şiirlerimi?

Ama seni asla unutamam! Öz’ümde yaşadığım sevdalım…

Tuz buz oldu yemek içmek…

Unuttum dahi kendimi bir haber? Ve nefes almayı, Unutalı kaç yıl oldu?

Seni yaşıyorum, DUA-mı yaşıyorum.

YEMİNLER olsun ki; .....!

Ama olan gözlerim de,Lal olmuş dilim de, Ezgin bir çare düşüncelerimle,ve Az da olsa sevabımla, Bir çok günahımla…Seni sevmekten çok mutluyum, Sen bunu bilmesen de!!!

Utanıyorum yokluğundan, Hissedemediğimden dolayı kendimden!

Başım sürünüyor kaldırımlara, ben yine seni görüyorum!

Duygularımın Cuma gününe aşığım, Secdeye deyen alnımda bir tutam kızıllığa hayranım ben!

Ve kendimi nice unuttumsa RÜKU da ,o denli yaşamak isterim seni…!

Salınırda durur bütün sağır isyanlarım. Bir yürek gibi…

Dallarında meyve ve sevgi sarmış düşüncelerimi!

Bir tutam hasret kopardın bağrımın en ücra köşesinden…

Al bağrımdan bütün feryatları.

Vur ne olur teni kan revan olmuş duygularımı, senden gizlemelerimi!

Katliamı belirlenmiş.!

Ve her ne ise sebebi pimi çekilmiş bütün patlayası, Gem vurulmuş.! Göğsümü kaplayıp alnımın ortasında birleşen bir bomba…!

Eski anarşizmin kör karanlığın da, BUL BENİ bulabilirsen?

Kimliği paslanmış ve saçları ıslanmış bir dilenciden farksız, Sevgini dilenen bir çare ve yalnızlığa hasret bir sevdalı…

Bak yine AĞUSTOS ve yine yağmur var bu ayın “7”sinde..

Sen yine beyaz sayfaların yüreğinde işleniyorsun!
Parmaklarımın fıtratıyla dirhem dirhem!


ALLAH’a dayan saiye sarıl,Hikmete raam Ol,Yol varsa budur, Bilmiyorum başka çıkar yol!

Yani…

Yaratılanı sev YARATANDAN ötürü!

Sevgiyle kalın….

..Şimdi bu denli ıslatan szölerin ardından kurulanmaya çalışalım...

Buyrunuz...Evrende bütünleşmek...Peki evren nedir?

Evren bir yapının gerçekliğinin yanında görünen bir sima...

Gerçeği nedir..ALLAH'ın rasulullah'a olan sevgisi dir.

Hakikatinde ALLAH'ın rasulullaha olan sevgisi,Rasulullah'ın ALLAH'a olan aşkı için var edilmiştir.İkisi de bir Sevginin yoğunluğu gerçekliği ile evreni oluşturmuştur.

Biz buna DUA'nın sonucu desek te olur.
Kainatı ve evreni var eden bir sevgi açılımı ise...Onun Ne olduğunu tam olarak anlamaya çalışmaya,çalışalım...

Ahmet hulusinin sistemin seslenişi 2 de açıkladığı sevmek konusu,daha ziyade insan sistemi için tahayyül edelin bir kuram!

içinde dışında hayalinin bile zorlandığı bir sevgi anlayışıdır evrenin var oluşundaki hikmet.

Sen bunu araştırıyor öğrenmek için belirli bir enerji harcıyor isen dahi sen bu sisteme dahil olmuşun demektir!

Bu sevgi sisteminde yerin var ise evrenle bir bütün halinde yaşayabilirsin.Onun pozitif enerjisinden alabilir isen ancak ondan bir parça olabilirsin.

Onu hissetmek desem size basit gelebilir..Ancak o size hissettirir kendisini...Gerektiği gibi ona tabi olursanız!

Orjininde bir bütünleşmeden başka birşey değil.Bir yansımanın açığa çıkardığı enerji seni kendisine çekiyor,sen farkında dahi olmasan.

bunların hepsini yaşamak gerek doğru.Yaşamayan bilemezmi?

Neyse ki günümüz anlayışından çok farklı olan konu dile gelse kağıda kaleme gelmeyen konulardan bir tanesidir...

farkındalık hali gerektiren bir enerjiyle muhatap oluyorsun,karşı karşıya kalıyorsun!Ne yapman gerektiği hakkında en ufak bir bilgin varmı? Yoksa kelimelerde anlatabilmek ve bu şekilde kendi sevgi kuramını yansıtabilmen,sana evrenin bir bütün olduğunu bilmekle yetinmenimi sağlıyor?

Dönelim dönülmesi gereken NOKTA'ya,Bizler bu evren içre evrenler sisteminde birer enerjiyiz.Evrenin enerjisine dahil olmak için,ya rasulullah'ın sevgisini idrak edebilecek kadar nurani ve safhane olmalıyız,yada onun bizi sevmesi için safhane veya nurani olmamız lazım...!

Seven ve sevilende olan perişanlık halidir,Onun onda görünmesi demektir bütünleşmek,içinde dışında her halinde onu zikredebilmek halinin adıdır bütünleşmek.

İnanırım ki YAZMAK'ta bu sevgiye yönelmenin adıdır.

Enerjiyi kullanıcı ile kullanan arasındaki fark biri segisini gösteriyor,biri yolunda neler yapılacağını düşünüyor,her ikiside enerji harcıyor,her halukarda bir birilerine karşı harcanan enerji muhakkak bir noktada birbirini bulacaktır.Bir birini bulan enerji eğer gerekli sevgiyi oluşturur ise,ki muhakkak oluşturur,O zaman kendileri içinde bir evren oluşturur zaten!

Bu mekanızmanın işleyişini idrak edebilmekte aslında bir evren oluşturmak demektir!

Herkez kendi evreninde mutlu,Karışma başkalarının evrenlerinin nasıl olduğuna:))

Kelimelerle anlatacak olursak,muhakkak doğru bir kelime buluruz.Ancak anlamak için,önce ruhunda ve nurunda oluşturmuş olduğun enerji var olması gerekiyor.Bu olmaz ise sen nasıl bu konuda yazabileceksin?Merak ediyorum.?

Sen yaşaya bilirsin,Ancak yaşamayana nasıl yaşayacağını anlatabilmen için onun içindeki enerjiyi ya görecek bilecek açığa çıkaracaksın,Yada Sistemdeki görevini farkında olmadan yerine getireceksin!

Sanırım fazla çocuklaştım yine...

Özürdilerim..Sevgiyle kalın.

s.a!