Cuma, Nisan 13, 2007


AYNA

Ayna’ya baktığında kimi görüyorsun? Tabii ki kendini! Elini kaldırınca aynadaki “sen” de elini kaldırıyor, göz kırpıyorsun o karşındaki yani “ayna”daki sen de gözünü kırpıyor. Peki, bir de şöyle düşünelim; ya karşımızdaki herşey, herkes sana “ayna”ysa ya da sen onlara “ayna”ysan?..

Herkesin çok sevdiği ve uzun süreler birlikte olduğu arkadaşları, dostlukları vardır. Bir zaman sonra bir de bakarız ki arkadaşımızın söylediği bir laf farkında olmadan bizim ağzımıza sakız olmuş. Ya da bizim yaptığımız bir hareket bir de bakmışız ki yakınlarımız tarafından farkında olmadan benimsenmiş ve onlar tarafından sanki bir “tik” olmuşcasına yapılmakta… Bunlar iyi hoş da peki bu durumu daha geniş bir perspektifte incelemek mümkün değil mi? Tabii ki mümkün. Özellikle büyük kentlerde mesela İstanbul’da. Çıkın trafiğe bakın sağınızdan sağlayan bir sürücüye, sonra birden önünüze fırlayan bir arabaya! Önce “olamaz,nasıl olur bu?” derken bir süre sonra bir de bakmışız biz de sağlıyoruz!!! Tüm toplum tek bir vücud halinde “ayna” ya bakıyoruz ve gördüğümüz kendimiz.

Yukarıda yazdıklarım son zamanlarda sıkça bahsedilen “ayna nöronlar”ın dile gelişi. 1990’larda iki İtalyan bilimadamının düşünce okuma konusunda maymunlar üzerinde yaptığı deneyler sonucunda keşfettiği nöronlar. Bu nöronların en önemli fonksiyonu bir başkası bir hareket yaparken aynen siz yapıyormuşcasına sizin nöronlarınızın aktif hale geliyor olması. Mesela, seyrettiğiniz dizi film kahramanları. Bir süre sonra bir de bakıyoruz ki etrafımızda o kahramanların yaptıklarını taklit eden yani yapan bir sürü insan var. Ya da hayranı olduğunuz bir rock ya da pop star. Yüzlerce kişi onlar gibi giyinip, onlar gibi şarkı söylemeye çalışmıyorlar mı? Her yıl Amerika’da Elvis Presley için düzenlenen anma gününde tıpkı O’nun gibi giyinmiş yüzlerce Elvis Presley sokaklarda yürümekte…

Ayna nöronların keşfi ile bize anlatılmak istenen ne? Hani ünlü deyim vardır: “üzüm üzüme baka baka kararır”.(http://www.ahmedhulusi.org/yazi/salavat.htm) Üzüm üzüme bile bakarak aynı rengi alıyorsa, arkadaşının hareketleri ve karakteri sen de yansıma yapıyorsa, o zaman bizim birlikte olduğumuz kişilerin hareketleri, duyguları çok önemli oluyor. Eğer pozitif düşünceye sahip insanlarla birlikteysek aynada yani sende pozitiflik yansıyacak, eğer sürekli negatif düşünceye saplanmışlarla birlikteysek aynada yüzümüz hep somurtacaktır. Bir başka örnek; uzun süre evli kalan eşler bir süre sonra birbirlerine benzemeye başlarlar. Hatta bu yüz ifadelerine kadar yansır.

Son olarak, atılacak ilk ve en basit adım; şiddet içeren, fazla dramatik, iç sıkıcı filmleri izlemeyi bırakmalı, stres yüklü her olaydan mümkün olduğu kadar uzak durmalı, buna etrafınızdaki negatif enerji üreten fabrika misali insanlar da dahil. Belki de zamanı gelmiştir kendi içimizdeki yolculuğa çıkmanın, tüm ters etkileri birer birer yolumuzdan çekip, önümüze çıkan her kirli aynayı silip, temizleyip, “O” öze ulaşmanın. Bak o zaman bakabilirsen o göz kamaştırmanın da ötesindeki parlaklığa!


Not: Bu konuda sizlerle paylaşmak istediğim bir video var. Ancak bu video ingilizce. İngilizce bilmeyenler için ingilizceden türkçeye çevirip, aşağıda metin olarak sizlerle paylaşmak istedim.

http://www.youtube.com/watch?v=WM9MaIU3zVU

AYNA NÖRONLAR

“Aynaya baktığımda ne görüyorum. Elbette yüzümü görüyorum. Onun da ötesinde duygu değişimlerimi, ruh halimi, mimiklerimi. Biz insanoğlu yüz okumada oldukça iyiyizdir. Ben size bakıp, sizinle ilgili pek çok şey öğrenebilirim; sizinle bağlatı kurabilirim, sizi sevebilirim.“Empati” çok hassas özelliklerimizden birisi. Beynimizde özel bir devre olabilir ve bu devre sayesinde baktığımız herşeyde birbirimizi görebiliriz.

İnsanlar futbol seyrederken neden bu kadar kendilerini kaptırıyorlar, hem de çok kaptırıyorlar? Bunca kızgınlık, acı, tırnak kemirten gerilim… Neden spor için bu kadar kendimizi kaptıracak kadar budalayız? Tabii, bu sadece futbol için geçerli değil. Bir film seyrederken de kendimizi tamamen filme kaptırabiliyoruz, ya da bir video oyununa, ya da bir dans gösterisine.. Biz, insanoğlunda bir şey mi var acaba? Neler oluyor bizlere özellikle diğer insanları seyrederken; hareket ederken, oynarken, yüzlerini izlerken…

Bilimadamları daha önce hiç bu denli hücresel derecede bir buluş yapamamışlardı. Ancak insanların bu garip tutumlarına karşı şimdilerde bir açıklama getiriyorlar. Merkez beyin hücreleri beynin her iki tarafında bulunmaktadır. Bu hücrelerde milyonlarca nöron bulunmaktadır ve bu nöronlara “ayna nöron” adı verilmiştir. Bulduğumuz şey bir mekanizma ve bu mekanizma insanların birbirlerini nasıl gördüklerini açıklamada kesinlikle temel oluşturacak bir mekanizma.

Bu buluş İtalyanın sevimli kasabası Parma’da tamamen bir şans eseri bulundu. Bir grup bilimadamları maymunlar üzerinde beyin konusunda araştırmalar yapmaktaydılar. Onlar beyin hücrelerini, nöronları test etmekteydiler ve maynunlar ne zaman bir fıstık alsalar nöron aktivitelerinden şu sesi “....” duymaktaydılar. Daha sonra bir gün maymunlar hareket etmeden durularken bir bilimadamı fıstıklara uzandı ve maymun nöron aktivitesi aynı aktiviteyi gerçekleştirdi. Sanki kendileri uzanıp alıyormuşcasına. Bu durum birşeyi açıklığa kavuşturuyordu: “Birşeyi görmek ve birşeyi yapmak aynı şeydi!” Yani, bu nöron birisini birşey yaparken seyrederken sanki kendisi yapıyormuş gibi aktive olmaktadır.

Bu gerçekten de inanılmaz. Aynı nöron temel olarak izleyerek aktive olabiliyor. Bir maynunun nöron faaliyeti, birisini seyrederken kendi o hareketi yapıyormuş gibi aktive oluyor. Bu ilginç bir durumdur. Çünkü maymun sadece kendi hareketleri ile ilgili değil başkalarının hareketleri ile de ilgilenmektedir.

Bazı insanlar bu aktiviteye “maymun görür maymun yapar” nöronları diye adlandırmaktadır. Ancak “ayna nöron” diye adlandırmak daha doğru gibi. Çünkü beyin ne görüyorsa “ayna”lıyor yani aynısını yansıtıyor. Bu şans eseri keşfedilen bu durum için bilimadamları daha fazla test yapmaları gerektiğini düşünmekteler. Çünkü onlara göre bu sadece maymunlarla sınırlı değil, açıkca belli oluyor ki insanlar için de geçerli bir durum.

Hepimiz biliyorsuz ki insanoğlu izleyerek, kopyalarak öğrenir. Bebeklerin yaptığı budur. Önce izler, sonra yaparsın. Bir kere izleyip, kopyalayıp yaptıktan sonra bir grup hareketleri onları kafanızda tutmanıza gerek yok. Eğer birisini birşey yaparken görürseniz çok rahat aynı tecrübeyi paylaşabilirsiniz. Onlar hareketleri biliyor, siz biliyorsunuz ve onlarla yaşıyorsunuz. Aslında emeklemek, yemek yemek, vs… gibi uzun seneler boyunca öğrendiklerimiz çok zengin bir bilgi deposudur.

Sokakta bir sürü kutu ile yürürken insanların bana bakmalarından çok nasıl baktıklarını izledim. Onlar bana bakarken benim neler hissettiklerimi biliyorlardı. Ağır bir yükü taşırken ne hissedildiği bilgisi onlarda mevcuttu. Ben kutularla hareket ederken beni izliyorlar ve benim duygularımı hissediyorlardı. “Onların nöronları hareketimi “ayna”lıyordu!” Belki de beyin dalgaları ne görüyorsa onları yaşantımızla bağdaştırıyor. “Ayna”lama sistemi öyle bir şey ki, içinizdeki sizde mevcut olan becerileri hafifçe dokunuyor ve onları dış dünyaya doğru projekte ediyorsunuz yani yansıtıyorsunuz.

İnsanlar gördüklerini ve izledikleri dönüştürmede gerçekten de çok iyiler. Şu anda tam 13 tane nokta var ve siz bu noktaların yaptığı hareketleri çok rahat algılayabiliyorsunuz. Bu noktalara baktığınızda bu hareketleri kendinizin de yaptığınız için çok rahat tanımlayabiliyorsunuz. İşte bu yüzden spor fanatikleri maçları izlerken geriliyor, yüzlerini buruşturuyor, vs… siz oyunu biliyorsunuz! Nöronlarınız maçı seyrederken sanki siz oynuyormuşcasına aktive oluyor bu yüzden de siz kendinizi çeşitli tepkiler verirken buluyorsunuz.

“Ama bundan daha da başka şeyler de var”, diyor UCLA Üniversitesi’nden Profesör Marco Iacoboni. Ayna nöronlar sadece insanların hareketleri ile bağlantılı değil duygularıyla da bağlantılı. Duygusal sistemle motor sistemi birbiri ile bağlantılıdır. Bunu netleştirmek için Profesör beni çok kuvvetli bir beyin tarama MR cihazına soktu. Bana bazı resimleri gösterecekti ve ben konuşmadan resimdekileri taklit edecektim. Ben de söyleneni yaptım. Beyin aktivitemi kaydettiler. Daha sonra aynı resimlere taklit etmeden sadece bakacaktım. Ben de resimler sadece baktım. Sonuç şöyle çıktı: resimleri taklit ederkenki beyin aktivitesi ile taklit etmeden sadece bakarkenki beyin aktivitesi, nöron çalışma sistemi aynıydı! Ayrıca hatırlıyorum o somurtan ve yüzleri gülmeyen insanların resimlerine bakarken ekstra rahatsızlık duymuştum ve gülen yüzlere bakarken kendimi daha rahat neredeyse mutlu hissetmiştim. Ek olarak, şuanda ekranda benim beynime bakıyoruz ve o kırmızı ışık saçan bölüm mutlu insanların resmine baktığımda oluşan kırmızı ışık yani beyin aktivitesi ve bu aktivite tam da beynimin duygusal-mutluluk kısmında oluşuyor. Ayrıca insanların resimdeki hareketlerini taklit ederkenki beyin aktiviteme bakalım. Çok daha büyük bir beyin faaliyeti, nöron akışı görüyoruz.

Profesörün düşüncesine göre, ayna nöronlar mesajı beynimizdeki limbik ya da duygusal sisteme göndermektedir ve bu yüzden birbirimizin duygularını anlamaya yardımcı olmaktadır. Buna da “empati” denir.

-Sen şimdi demek istiyorsun ki benim beynimde bir kısım var ve o kısım başkalarının hayatlarını yaşamakta!
-Evet, aynen öyle.

Başarılı aktörler içgüdüsel olarak bildikleri dramatik durumları ve hareketleri çok rahat ortaya koyabilmektedirler. Yapyıkları yüz ifadelerini de seyrederken bizler buna aynı şeklide tepki vermeden edemiyoruz.

Aktörler hareketleri insanları etkileme açısından kullanmakta çok başarılılar. Onlar ayna sistemini kullanmakta ustalardır.

Bizler sosyal varlıklarız. İnsanların düşüncelerini okuyabiliriz. Bir medyum ya da telepati kurmak gibi demiyorum. Demek istediğim, bir insanın balkış açısını adapte edebilirsiniz yani kendi bakış açınız gibi benimseyebilirsiniz.

Peki ayna nöronlar bizi birbirimize duygusal açıdan bağlayabilyorsa, otistik olanlar ne yapmalı mesela Christian gibi?…

Bilindiği üzere otistik çocuklar aşırı derecede akıllı ancak sosyal yönden gelişmemişlerdir. Christina konuşabiliyor, okuyabiliyor, yazabiliyor ancak iş iletişime gelince göz temasından kaçıyor. Bu yüzden de bazı soruları yanlış anlıyor. Herkes bu duruma neyin sebep olduğunu öğrenmek istemektedirler. Bunu öğrenmek için doktor Rama bir şapka yarattı. Bu şapkayı çocuğa giydirdiler ve çocuğun elini açıp kaparkenki beyin dalgalarını kaydettiler ve bir filmde başkasının elini açıp kapattığını izlettirdiler ve beyin aktivitesini kaydettiler. Pek çok kişi için ister kendisi yapsın ister yapanı seyretsin beyin dalgaları aynı şeklide aktive olur. Fakat otistik çocuklarda beyin dalgaları değişkenlik göstermektedir. Bu bize muhtemel olarak ayna nöronların aktivitesinin akışının bozukluğunu göstermektedir. Yani bir başka deyişe ayna nöron aktivitesinde kırılma, kopma gözükmektedir.

Otistiklerin beyinleri değişik şekilde faaliyet göstermekete, buna bağlı olarak da nöron sisteminde bozukluklar bulunmaktadır. Ama yine de tam emin olamayız ve bu konuda daha pek çok çalışma yapılmalıdır.

Rama Schanderen’a göre bildiğimiz bir şey varsa o da insanların sosyal olmasıdır. Kuzenlerimiz maynunlardan daha fazla birbirimizle bağlantıda olmak için pek çok şey yarattık; danslar, tokalaşmak, oyunlar, vs… birlikte yemek yeriz, buluşuruz ve konuşuruz, çok fazla konuşuruz…

Herkes aynı soruyu sormaktadır: İnsanı diğerlerinden farklı yapan şey ne? Neden insan eşi benzeri bulunmaz bir varlık? Gülmek, dil ve başka bir şey de kültür. Kültürün çoğu taklitten gelir. Öğreticilerin yaptıklarını izlemek…

Rama Schanderen’a göre bizim ayna nöronlarımız gittikçe daha çok gelişme göstermişlerdir. İşte bütün farkı da bu yaratmıştır. Birbirimizden bakarak, kopyalayarak, öğreterek çok daha fazla şey öğrendik ve bizler başka yaratıkların yapamadığı şeyleri yaptık. Mesela eğer bir ayı olsaydınız ve kutupda soğukta ne yapmanız gerektiğini bulmak için pek çok nesil geçmesi gerekirdi. Ancak bir insan atasına bakarak, izleyerek ve taklit ederek çok daha çabuk ne yapması gerektiğini bulur. İnsanın nöron aktivitesi hemen harekete geçer. Bir ayının öğrenmesi için geçen milyonlarca ve milyonlarca nesil gibi sizin bu kadar süre beklemenize gerek olmaz. Bir nesil yeterlidir!

Ayna nöronların bize ne önerdiği neredeyse aşikârdır; herhangi bir spor barında bir pazar günü görebilirsiniz. Dışımızdan en derindeki hücrelerime kadar bizler birlikte yaratılmışız. Eğer yalnız olursak pek çok sistemimiz daha iyi olabilir anacak ayna sistemi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Ayna sistemi en temel sosyal-beyin sistemimizdir ve bizler sosyal olmayı, birbirimiz iletişim içerisinde olmayı hep hoşlamışızdır.

2 yorum:

elif dedi ki...

çok güzel bir yazı sevgili Aylin Er
üzerinde düşünülmesi gereken bir konu bu gerçekten beynine sağlık
...elif

ayşe dedi ki...

Tebrik ederim Aylin!!
Başarılı bir çalışma olmuş, videonun Türkçe metnini vermen İngilizcesini tam anlayamadığımız bir çok noktaya açıklık getirmiş. Yeni yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum.
Beynine sağlık...
Ayşe