Cumartesi, Nisan 07, 2007


DİN DERSİ

Önce Amerika'daki haberlerde izliyorduk daha sonra bir de baktık ki bizim haberlerde de gün geçmiyor ki bir okul ve o okuldaki öğrencilerin şiddet içeren görüntüleri yer almasın. Tıpkı eski kovboy filmlerine dönen bir hal alan sokaklarımızın haberlerini olağan bir şeymişcesine seyrettiğimiz gibi şimdi de öğrencilerin birbirlerine ya da öğretmenlerine gösterdiği şiddeti kanıksadık, seyreder olduk. “Bu olaylarda kim hatalı? Suçlular kim?” bu tip soruları birbirimize sorup durabiliriz ama bence artık herkes elinden gelenin en iyisini bir an önce göstermeli. Ne mi yapmalı? Gençlerimizi “bilgilendirmeli”! Ne hakkında mı? “kendilerini tanıma” hakkında; ne olduklarını, kim olduklarını, onları özlerine doğru seyahate çıkarmalı… Nasıl mı? Bakın size bir tecrübemi aktarmak istiyorum:

İngilizce öğretmenliği yaptığım bir lisede bir gün din dersi öğretmeni gelmemişti. Ben de onun yerine dersi doldurmak için dersine girdim. Çok yaramaz bir sınıftı ve ben de onların ingilizce öğretmenleriydim. Din dersinde nelerin öğretildiğini hepimiz kendi tecrübelerimizden biliriz. Dualar ezberlettirilir, Müslümaların savaşları ezberlettirilir, vs… Bu arada müslüman olmayan öğrenciler için de din dersine girmek zorunlu olmadığından dolayı bu ders saatleri onlar için dinlenme, keyif yapma zamanıdır. Burada ilk dikkat çekici durum "din dersi" demek müslümanlığı tanıma ve onun gerektirdiklerini “ezberletme” dersi olmuş olmasıdır! Halbuki “din” adı altında anlatılan tüm bilgiler yaşadığımız sistemi anlatmaktadır ve bunun da “sadece müslümalar için bu ders” gibi bir etiketi olamaz. “Din” adı altında anlatılan bu sistem yeryüzünde yaşayan tüm insanlara gelmiştir ve bu sistemi öğrenmek ve öğretmek sınıfladırılamaz. Peki, öğrenciler bunun farkında mı? Tabii ki “hayır”. Bu dersi, bu müfredatı düzenleyenler daha farkında değil ki nasıl öğrencilere bir farkındalık yaratabilirler? Daha ilk anda 1-0 yenik başlıyoruz!

İşte bu şartlanmış bilgiler ve fikirler ışığı altında öğrenciler, din dersi için genel anlamda fikirlerini aktarmaya başladılar. Ben de kendi öğrenciliğimden yola çıkarak, onlara neler öğrenmekten hoşlanabileceklerini sordum. Cevaplar ilginçti; neler öğrenebileceklerinden çok neler öğrenmek istemediklerini söylüyorlardı! Duaları neden ezberlemek zorunda olduklarını bilmiyorlardı ve ezberleseler bile bu duaları geçer not alabilmek için ezberlediklerini ve günlük yaşantılarında kullanmadıklarını dile getirdiler. İkinci olarak da, neden müslüman olmayan arkadaşlarının bu dersi almadıklarını anlayamıyorlardı; sanki müslüman olmak ceza, olmamak ödüldü!!. Müslüman olmayan arkadaşları bu saatlerde dinleniyorlardı ve not alma kaygıları da yoktu! Liste uzayıp gitti. İçimden “anlaşılan benim zamanımdan bu zamana kadar değişen hiç birşey olamamış” diye düşünürken de aslında algıladığımız bize göre “geçen zaman” içerisinde hiç birşeyin sabit kalamayacağı ve her an herşeyin yeni bir evrede olduğunu hatırlamadan edemedim… Ancak "değişen" değer yargıları ve şartlanmaları ile sarmalanmış yetişkin beyinlerin olmadığı kesin!! Çünkü biz yetişkinler bize ne empoze edilmişse özellikle din konusunda, biz de yeni nesile onu şırınga ile enjekte etmeye uğraşıyoruz ve bunu yaparken de “bak evladım, sakın düşünme, kapa tüm beyinindeki şalterleri ve sana ne verilirse al, beyninde depola ama sakın düşünme işlemi ile onları heba etme!”, diyoruz. Peki, bu gençleri bizlerden çok daha iyi kullandığı ve bildiği bilgisayar çağında onları zorla taş devrine çekmeye çalışmak niye? Sadece yalın tarihsel ve ezberlenecek bilgilerle öğrencilere ne verebiliriz? Nasıl düşünmelerine vesile olabiliriz? Halbuki onlara yaşadığımız sistemi tanıtsak, kendisi ile ilgili bir yolculuğa çıkarsak (mikro ya da makro düzeyde), günümüz bilimi ile ve bu bilimi kullanarak yapılan filmlerle, videolarla sistemi tanıtsak, özlerine yapılan yolculuklarda onları bilinçlendirsek, sizce onlar da bu konuya, din konusuna başka bir gözle bakmazlar mı?

Bu düşünceler içerisinde öğrencilerle hepsinin favori filmlerinden biri olan “Matrix” filmini konuştum ve bu filmden yola çıkarak o filmin kahramanının kendi özünü nasıl tanıma gayretine geçtiğini, özünü tanıdıkça, yaşadığı sistemi nasıl anlayabileceğini, aslında dışarda mücadele verirken verilecek mücadelenin başkaları ile değil herkesin kendi yapısıyla ilgili olduğunu, kendini tanıyıp, geliştikçe de mutlak huzuru bulabileceklerini filmden örneklerle anlattım. Öğrenciler de filmi çok iyi bildikleri için beni çok rahat bir şekilde anladılar ve onlar da bu sohbete filmden örnekler vererek, samimi fikirleri ile katıldılar. Bu sohbetimiz tenefüs zili çalana kadar devam etti. Ancak o birbirini itip kakan, disiplin cezası almış pek çok öğrencinin bulunduğu yaramaz sınıfta kimse yerinden kalkmıyor, herkes bu koyu sohbete dalmış konuşmayı sürüdürüyordu. Onlara tenefüs zamanı geldiğini hatırlattım. Kimsenin çıkmaya niyeti yoktu. Dedim ki “Din” dersimiz bitti!

Son olarak, Ahmed Baki'nin Giz'li Gülşen adlı kitabından bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Pahası en ağır ödenen şey cahilliktir. Bugün yeryüzünde bir çok konunun eğitimi sözkonusu iken, “insan olmanın gerektirdiği biçimde nasıl yaşanması” konusunda ciddi eğitimin olmayışı, bu ilmin kaynağı olan “İSLÂM DİNİ’nin” hakkıyla değerlendirilemeyişinin ve “ALLAH” ismiyle işaret edilen mânânın ne olduğunun doğru anlaşılamamasının sonucudur; ve bu hal belki en büyük insanlık ayıbıdır."

Bu yazımı okuyan ve benimle aynı duyguları paylaşan, özellikle öğretmen olan (din öğretmeni olması gerekmez) tüm okurlara bir tavsiyem var; lütfen aşağıda yazdığım iki sayfaya girip o iki makaleyi okuyun ve arzu ettiğiniz takdirde siz de çevrenizle paylaşın:

http://www.ahmedhulusi.org/yazi/rasulullahazulmedenler.htm

http://ahmedbaki.com/turkce/blog/


Not: Her öğretmenin bu kutsal mesleği günümüz şartlarında ne kadar zorluklarla, samimiyetle ve severek yaptığının farkında olarak başta din dersi öğretmenleri olan tüm meslektaşlarıma saygım sonsuz. Amacım hiçbir öğretmeni yetersiz ya da değersiz göstermek değil. Sadece bu sürüp giden kalıplaşmış sistemi ve yarattıklarını bir nebze olsun paylaşmaktı.
Saygılarımla.

5 yorum:

buketnur dedi ki...

Okullarda 'Din Dersi' yazısını kendisinin de eğtimci olması hasebiyle 'çekirdek sorunu' irdeleyen Aylin Er'e tüm kalbimle katılıyorum. Din diyince akla kalıplaşmış, ne işe yaradığı bir türlü çözülemeyen, ezbere dayalı 'bilgiler?' değilde ''sistemi anlamada yararlı yöntem, kılavuz bilgiler gelmediği sürece, dünya orta çağ zihniyetinin karanlığından kurtulamayacatır... tek çare yazarın da belirtiği gibi eğitimcilerin öncellikle kendileri üzerinden özlerine bir yolculuk başlatacak kadar yürekli olmalarından geçiyor bana göre. Ayli Er'e böyle bir kanayan yaraya el bastığı için teşekkür ederim.Saygılarımla..

SEVSERdal dedi ki...

Sayın Aylin ER; okullarımızda gelecek nesillere, "Din Dersi" adı altında kulaktan kulağa oynar gibi "OKU" yanları deyimi ile robotlaşmış müslümanlar yetiştirilmesine (fidan misali!) hizmet edilmektedir gerçegini düşünen beyinler ile paylaşmaktadır. Teşekkür ederiz.

c++ dedi ki...

Merhaba Aylin hanım. Kendimi kısaca tanıtmam gerekirse, ben yirmi yaşına gelmiş bir gencim. Üniversiteye gelip kendimi özgür hissedene kadar hep okullarda öğretilenin "zorunlu" ve sadece "bir kağıt parçası(diploma)" almak için ezberlendiğini yakinen gördüm.

Eğitim sistemi berbat olduğu gibi öğretmenlerin büyük çoğunluğunun da işinin hakkını vermediğini yine yakinen gördüm.

Kendimi şahsen yine "kendimi yetiştirerek" kurtardım. Buna vesile olanlara da sonsuz teşekkür ederim.

Yapılacak iş en başta, "öğrenci" yetiştirmekten çok, "öğretmen" yetiştirmektir. Bu kadar okul yapıyorlar, açıyorlar. İçi boş olduktan sonra betonun içine üniformalı çocuklar soksan ne fayda...

Sonra bir de yuvarlak doldur kazan saçmalığı var tabi!

Hayatımı ben dairelere nasıl doldurabilirim?!

Hele de o
(affınıza sığınarak söylüyorum) salakça ve ezbere öğretilmiş(!) bilgilere ne demeli. Bunlarla mı bizi ölçüyorlar!..

İnanın bana, sadece ailemi tatmin için üniversite diploması almaya uğraşıyorum. Çünkü üzerimdeki hakları büyük...

Hele üniversite bitsin o zaman dünya görür kim olduğumuzu...

Teşekkür ederim böyle öğretmenlerimizin tükenmediğini bize bildirdiğiniz için. Saygılar hocam...

Unknown dedi ki...

Aylincim, eline diline yuregine saglik; blogun sahane olmus! Keyifle okumaya devam edecegim; sevgiler, Sebnem

Adsız dedi ki...

Bir zamnalar içlerimizde var olan ve yaşamaya devam eden "hoca" vasfındaki sevilenlerle olan sohbvetimde şu cümle ile karşı karşıa kalmıştım; Sen ne denli idrak ettirebileceksin?

Düşündüm bir hayli zor.Ancak aklıma gelen ilk olay ilk konu "MEHDİ" kavramıydı...Dikkatimi çekti ve hemen kağıda kaleme aldım her zaman ki gibi...

"Mehdi" bir tek kişi olsa,Ve bir tek kişi dünyayı kurtaracak düzeltecek olsaydı,Rasulullah'tan başka bunu başarabilen kimse olamazdı..Ancak dikkat edilen şu ki: MEHDİ bir kişi değil,Bir topluluk,Düzeltecek olan bir topluluk bir kişi değil...

Buna şu şekilde örnek ile açıklık getirelim...

Sağ elimizde 100 adet ip var,Ve hepsi farklı renklerde...

Biz bu ip yığınını bir kırmızı boya kutusuna batırdığımızda ne olur? HEPSİ KIRMIZI olur değilmi?

EVET!

Yalnız burdaki espriyi fark edebilmemiz için bir tek basit işlem yapmaya çalışalım..İsterseniz yanınızda bir çocukla beraber deneyin!

KIRMIZI= MEHDİ...
Ancak bir tanemi? HAYIR?

Bir bütün gibi görünmek ve gerçek manada bir bütün haline bakabilir isek ancak bir olunur,ve ancak bu hal ile çözüm bulunulur...

Din dersi problemi,Tesettür problemi,batılılaşma problemi,Doğululaşma problemi vs vs.Kaç doğru var? Doğru bişrtanemi yoksa? O halde bir bütün halinde doğruları lanse edildiğinde ancak doğru yaşanılır..

Doğruları bilmek birşeyi değiştirmiyor,Bildiğimiz doğrular ile taktir toplamamızda birşeyi değiştirmiyor?

Bir tek nirengi nokta varki asla itiraz edilmez,Doğruları yaşama geçirmek için çoğunluk olmak..

Bu sizin yapmış olduğunuz yazı demetide bir başlangıç olabilir.

Daha ziyade her halde birbirimizi bilinçlendirmek yolunda çaba harcamamız bizi doğruya yöneltir.Aksi taktirde Heybeye kuru kelimeler ile birbirimize saldırmaktan başka birşey yapmış olmayız.

Çabalarınız güzel,Çalışmalarınız güzel? Ancak bana şunu öğretin lütfen? Bu çalışmalar nefsi yani şeytani mi? Yoksa nurani yani meleki mi?

Bu aynı evrensel sırlarda olduğu gibi? Dabaddah'ı mı görmeli yoksa yaşamalımı? demek gibi oldu...

Yinede çalışmalarınızd abaşarılar dilerim...geniş bir konu halinde konuyu açıklamak isteyen olur ise seve seve yardımcı olmak isterim...

Sevgiyle kalın uyumlu_olmak...