Çarşamba, Ağustos 29, 2007

RÜYÂ


Aynalı Baba, ney üflemeye başladı. Kulaklarım çok zayıflamıştı. Sesi sanki çok uzaklardan geliyor gibiydi. Yavaş yavaş duyumlarımdan, daha doğrusu dış görünüşümden sıyrılmaya başladım. Bir şey görmüyor, bir şey işitmiyordum. Bir süre uykuyu andırır bir halde kaldım. Bu durum çok sürmedi. Zihnim çalışmaya başladı. Fiziksel olarak bir şey hissetmezken kendimi garip bir âlemde görmeye başladım. Derin hayallere dalmıştım. Ne tuhaf! Gözlerim kapalı olduğu halde görüyordum…”
(Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi, A’mâk-ı Hayâl)

Bu nasıl bir olay? Dış görünüşten sıyrılmak, sonra birşeyler işitip, görememek, fiziksel olarak bir şey hissedememek... Buna bazılarınız meditasyon diyebilirsiniz, bazılarınız rüya, bazılarınız ölüm deneyimi yani NDE(Near Death Experience)… ama ortak olan bir nokta var o da “bilincimiz” ve ne deneyimlersek deneyimleyelim, yaşanılan her deneyim dışarı değil içeride yani beynimizin içinde gerçekleşmektedir.

Rüyâ görmek de diğer zihinsel aktiviteler gibi zihinsel bir işlemdir. Elimizin, kolumuzun kalkmaması, göremememiz, işitemememiz tamamen beynin rüya halindeyken kaslara sinyal göndererek onları aktif olmasını engellemesinden başka bir şey değildir. Eğer bilimadamları, laboratuvar ortamında bilgisayarı kullanarak beyinde elektrik sinyali oluşturup, insanlara bu sinyallerle istenilen görüntüyü yaşattırabiliyorlarsa ve yapılan üç boyutlu ve gerçeğinden farkı olmayan bilgisayar simülasyonları yoluyla aslının aynı özelliklerine sahip görüntüler elde edilebiliyorlarsa ve dolayısıyla bu görüntüleri deneyimleyen insanlar, gerçeğinde olduğu gibi tepkiler verebiliyorlarsa, rüyâda gördüğümüz sanal bedenler,bizlerin hologram tekniğinden kaynaklanan yansımalarımız neden olmasın? Beyin kendi gerçeğini!! yarattığı gibi sanalını da yaratabilmektedir. Ancak buradaki soru; gerçek ve sanalın nasıl birbirinden ayrıldığıdır. Neye göre gerçek, neye göre sanal? …

Pek çoğumuz Arnold Swarzeneger’in başrolünü oynadığı “Total Recall”(Gerçeğe Çağrı) ve başrolünü Tom Cruise’un oynadığı “Vanilla Sky”(Vanilya Gökyüzü) filmlerini seyretmişizdir. İşte, her iki filmin dayandığı nokta da budur: Yaşadığımız bu âlem, sanalsa ve bir rüyâ ise?!?….
Bazen sabah kalktığımızda rüyâlarımızı paylaşmak isteriz. Bu rüyâlardan özellikle bazıları için şöyle demez miyiz?:“… aslında rüyâmda bunun bir rüyâ olduğunu biliyordum; kendime bu bir rüyâ dedim..”

İşte “lucid dreaming” yani duru, saf, açık rüyalar için yapılan tanımlama da tam budur: “Halâ uykuda olduğumuz halde uyanık hissetmek. Beyniniz “uyku” durumunda ama siz halâ rüyâ gördüğünüzün bilincindesinizdir. Gerçek anlamda rüyâ içinde uyanıksınızdır!!! Bu açık rüyâ hali genellikle uykunun REM(Rapid Eye Movement) döneminde gerçekleşir. Rüyâdaki bu devrede (REM) gözleriniz çok hızlı hareket ederken, vücudunuzdaki kol, bacak, vs gibi kaslar hareketsizdir.

Lucid dreaming’in (açık rüya) astral seyahatten farkı var mıdır? Pek çok kişi farkının olduğunu düşünmekte ve bu farkın; açık rüyâda bilincinizin vücudunuzu terk etmediği ve rüyâda olduğunuz, fakat astral seyahatte ise bilincinizin serbest halde vücudunuzdan ayrılarak dolaşması!!!

Sizce son teknolojik gelişmelere göre bu nasıl olabilir? Yaşadığımız her tecrübe, her an aslında beynimiz içindeki nöron aktivitelerinden başka bir şey değil mi?, beynimizin içinde oluşan görüntüler bize dışında oluşmuş gibi gelmekteyse o zaman vücudumuzun dışına çıkmak bildiğimiz yalın manada ne kadar geçerli?

Bu fikri destekler nitelikte geçen günlerde bilimadamlarının, sanal ortamda yani laboratuvar ortamında gerçekleştirdikleri deney sonucunda, astral seyahat için beyindeki dokunma ve görme merkezleri arasındaki bağlantı kopukluğunun fiziki bedenin dışına çıkıldığı hissi yaratabileceği açıklamışlardır.
İngilizce: http://news.yahoo.com/s/afp/20070823/ts_alt_afp/usscienceparanormal
Türkçe: http://www.milliyet.com.tr/2007/08/24/son/sonyas20.asp
videosu:http://www.youtube.com/watch?v=4PQAc_Z2OfQ&sdig=1
Videonun türkçeye çevirdiğim tam metni:
Sanal Beden-dışı Deneyim (Virtual out-of body Experience)

"Beden dışı deneyim sadece bedenin dışına çıkmayı -ki bu ilk unsurdur- hissetmek değil, iki başka unsuru da içermektedir; “sen sadece bedenin dışında değil ayrıca vücudundan 2-3 metre uzakta normalde odanın tavanının altında bir yükseliştesin” bakış açısına sahip yükselmiş görsel durum ve bu açıdan bedene bakıştan dolayı oluşan duygular. Biz bu sanal gerçeği deneğin kendi vücudunu direkt görmesini bloke etmek ya da kandırmak için kullanabiliriz…

Deneğimizin arkasına dokunduk. Kamerayı deneğin önüne değil, 2 metre arkasına kurarak dokunmayı filme aldık ve aynı zamanda bunu deneğin önüne projekte ettik. Deneğin tüm gördüğü dokunma ve kendisini kendi önünde görme; sanki kendi arkalarına dokunuyor ve aynı anda 2 metre uzaklıkta bulunan kendi vücuduna dokunduğunu da görüyor gibi çok güçlü bir his oluştururlar. Bazı denekler, gerçekten kendi sırtlarına değil, dokundukları yani sanal sırtlarına dokunmayı çok kuvvetli hissettiklerini bildirmişlerdir ki bu deneyin birinci ölçümüdür. İkinci ölçüm ise, 1 dakikalık dokunmadan sonra denekler gözleri kapalı odanın başka bir yerine yerleştirildiler ve onlara gözleri kapalı olarak tekrar eski yerlerine gitmelerini söyledik. Denekler normalde durdukları yer yerine vücudlarını gördükleri yere yakın bir bölgeye gittiler.

Vücut-dışı deneyler vücud illüzyonuna bir örnektir. Ancak siz bir gün hayali bir uzva ya da başkasının koluna yanlışlıkla sahip olduğunuz izlenimine kapılırsanız işte bu tam bir akıl oynatıcı durum halidir!! Eğer bir de bu devam eden bir hal alırsa bu durumu düzeltmeden normal hayati fonksiyonlarınıza devam edemezsiniz. Bence bu tarz durumları iki şekilde ele alabiliriz; bilim beyni aldatmada bir yol olabilir ama normal şartlar altında beynin dünyayı algılayış şekli de bilimin önemli soruları sorgulamasına yardımcı olabilecek bir çok illüzyona yol açabilir."


Son olarak, araştırmacı-yazar Sayın Ahmed Hulûsi’nin aşağıdaki çok değerli bilgilerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

“…Rüyanın sistemdeki yeri ne?Rüya konusunda görülenler nasıl oluşuyor… Ruh bedenden çıkıp bir yerlere mi gidiyor?Genelde, astral seyahat denen şeyin aslı, beynin yaymış olduğu bir tür radar dalgalarının beyinde görüntü oluşturmasıdır.Genelde, "ruh bedenden çıktı, bir yerleri dolaşıp gördükten sonra, tekrar bedene girdi" deniyor. Hayır!. Ruh bedenden çıkmadı ve bir yerlere gitmedi!. Bazı, kalp gözü açık dediğimiz, keşif sahibi insanlar, beyinde mevcut radar dalgalarını bir mahalle yönelterek, orayı algılıyor; ve bu arada beyinde bir görüntü oluşuyor.Bu işin tekniğini bilmeyenler, "ruhum bedenden çıktı, gördü, geldi" diyorlar... Ruh`un bedenden ayrılıp gitmesi, diye bir olay yok aslında bu tür algılamalarda!..Ruh`un bedenden ayrılması iki yoldan mümkündür;
1- Mutlak ölüm ile;
2- “Fetih” hâli ile.
Beyindeki veri levhaları, frekanslardır.. Beyne ulaşan frekansa en yakın frekans, beyinde hangi anlam olarak tasavvur edilmişse önceden, ona uygun suret olarak, o dalgalar beyinde açığa çıkar ve böylece rüyalar, semboller şeklinde görülmüş olur!.Bunun, bir basamak ötesi var..Hazreti Muhammed Aleyhisselâm diyor ki:
"İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!."
İnsanlar, dünya yaşamında iken uykudadır, ölünce uyanırlar!... Peki, uykuda görülen şey, rüya değil midir?. Bu durumda, demektir ki, bu dünyada gördüğümüz her şey, gideceğimiz ölüm ötesi yaşam boyutuna göre rüya hükmünde olacak, rüya olacak!..
Bu dünyada iken yaşadıklarımız, gördüklerimiz, ciddiye aldıklarımız, bir bakacağız ki, rüyadan ibaretmiş!.. Peki, gerçekte bir rüya olduğu açıklanan Dünya yaşamı görüntüleri nasıl oluşuyor?..Bu da, demin açıkladığım, melekî yapının beyindeki deşifresi ile aynı tarzda bir olay!. Aslında ben, burada beynin çalışma sistemini anlatıyorum...
Bu anlattıklarım, dünyanın bir numaralı nörofizyoloğu, Stanford Üniversitesi profesörlerinden Karl Pribram ve, ünlü fizikçi David Bohm`un, "Beyin ve Evren" konusundaki görüşleri ile aynı.. Dünyanın bu iki ünlü bilim adamı ile, bu konulardaki görüşlerimiz tamamen çakışıyor.
Bu iki hâl dışında, ruhun bedenden ayrılıp gitmesi diye bir olay yok!...”
http://ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/oku/ (Sisteme Dair bir Açıklama)

Bir gün, her günkü gibi kalkıp ve o günün diğerlerinden farklı olduğunu nasıl anlayacağız acaba? Gerçek!hayat ne zaman bitiyor ya da ne zaman başlıyor??? Bilincimizin oyunları labiretinde bunu bulmak ancak akıl sahiplerinin işi!...

1 yorum:

Ferid Hakkı dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.