Cumartesi, Eylül 08, 2007




ANLAM

İngiliz Dilbilimi bölümünden mezun olduktan sonra hayatımın bir nokta!sında dili bilimsel olarak inceleyeceğimi söyleselerdi (her ne kadar bu konuda eğitim görsem de) herhalde gülüp geçerdim ama bilinen herşeyin başka bir deyişle her noktanın istisnasız TEK’e hizmet ettiğinden o zamanlar haberim yoktu!…

Dili bir sistem olarak gören ve niteliğini, yapısını, birimlerini ve dönüşümlerini inceleyen bilim dalı olan Dilbilimi (Linguistics) ve dildeki anlamları inceleyen Anlambilimi (Semantics) bakın bizleri nasıl bir “anlam” yolculuğuna götürecek…

Anlambilim, hem felsefe hem de dilbilim alanlarında bir dilin göstergeleri ile bunların anlamları arasındaki bağlantıları inceler. Her iki alan (felsefe ve dilbilim) da insanların dilsel anlatımlardan nasıl anlam çıkardıklarını açıklamaya çalışmıştır. Zaten yaşantımız her an bir “anlam çıkarmak” değil midir? Beynimizin içinde ya da dışında!!! konuşalım, her bir an bir anlam yüküne sahiptir. Peki, bizler için bir şeyin anlamı nasıl oluşur? Tabii ki, bizdeki bilgi birikimi yani bu birikime vesile olan kelimeleri kullanarak. Şimdi siz diyebilirsiniz ki “dili kullanmadan da herhangi birşeyden anlam çıkarabilirim yani hissedebilirim”. O zaman belki de düşünmemiz gereken konu, dilin sözlü dışa vurumundan başka içsel konuşmaları da kapsadığıdır. Yani beynimiz aslında her an konuşmaktadır!! İster bunu dışsal! yapalım yani kelimelere sesli dökelim, ister sadece düşünce bazında içsel hissedelim.

Hayat denilen sesli ya da sessiz sinemadaki (sanal dünyanın) değişik rollere bürünerek, bizleri sanal aleme gerçekmiş gibi çeken başrol oyuncuları olan “kelimeler”!...
Bizler, bu kısıtlı kalmış kelime ve onun işaret ettiği anlam ya da anlamlar doğrultusunda tüm hayatımız boyunca şartlanmışız ve bu şartlanmalara göre de anlamlar çıkararak hayatımızı sürdürmekteyiz. Hatta tek hedefimizin hayatımıza bir anlam katmak olduğunu düşünerek yaşarız. Aslında bu durum bir ironiden öteye gitmemektedir! Hayatın bir anlamı olmadan yaşamanın anlamsızlığından bahsederken hakiki ANLAM’ın verdiği mesajlardan bi haber kendi sınırlı anlam dünyamızda yaşamaya devam etmekteyiz….

Şimdi gelin bir kelime ile oynayalım; Örneğin, ben “özdek” dersem, sizde nasıl bir anlam oluşur?

“Özdek” kelimesini yalnız başına söylediğimde, siz eğer daha önce duymamışsanız, o kelimeye muhtemelen hiç bir anlam yükleyemeyeceksiniz.Kelimenin içindeki kısımları ayrıştırarak belki bir sonuca varmaya çalışabilirsiniz. Bu da gene kelimenin içindeki diğer sözcük öğelerinin bazılarının siz de bilgi olarak mevcut olması ile gerçekleşebilir, yani bilinen kelimelerden yola çıkarak bilinmeyenden bir anlam çıkarmak…

Peki, bu çıkarabildiğimiz (tabii herhangi bir anlam çıkarabildiysek!!) anlam ne kadar “anlamlı” olur? Yani bir başka deyişle, “orijinal” anlamına ne kadar yaklaşabiliriz?!... Bizler somuttan soyuta bir yolculuk içersindeyiz. J.Krishnamurti’nin David Bohm ile yaptığı bir sohbette de dediği üzere “düşünce beyindeki “özdeksel” bir süreçtir ve bu özdeksel süreçten kaynaklanan herhangi bir başka devinim yine özdeksel olacaktır.!”

Bu bizi çok ilginç bir noktaya getirmektedir; kelimelerin çokluğu bizlere yaşadığımız sistemi anlamlandırmada kolaylık sağlasa gibi gözükmekle birlikte orijinal anlamları yakalamanın kelime bilgisi ile uzaktan yakından bir bağlantısı olamadığı düşüncesindeyim. Düşünün bir kere hayattaki en zor şey soyut olan kavramlara anlam yüklemek ve onları çoklu sistemde yani etrafınızla paylaşmaya çalışmak!! Ne kadar uğraşırsanız uğraşın sizin kendinizdeki orijinal bir anlam dışardan!! asla ve asla sizdeki orijini gibi algılanamaz ve anlamlandırılamaz…

Dönelim şu “özdek” kelimesine… “özdek” kelimesinin bir diğer anlamı (yukardaki açıklamalarımdan belki bazılarınız çoktan anladılar) “madde” yani ingilizcedeki anlamı ile “physical matter”dır. Biz, şimdi maddeyi nasıl anlamlandırırız onu bir düşünelim…
“Madde” şimdiye kadar öğretilmiş bilgilerin ışığında bizde bir anlam oluşturmaktadır. Ancak bu tamamen öğretilen ve öğrenilmiş bir bilgi karşılığı oluşan bir durumdur. Yani bizi sınırlamaktadır. Nasıl mı? Mesela özdek dediğimde eğer kelimeyi bilmiyorsanız henüz bir anlam yüklemezsiniz, bu da sizi başka bir bilgiye götürmez. Ancak “özdek” kelimesinin anlamını öğrendiğinizde yani onu anlatan diğer bir kelime olan “madde”, sizde otomatik olarak mevcut olan yani yüklü duran genel bir anlamını ortaya çıkarır; “duyularla algılanabilen ve mekanik bir kütlesi olan”. Ancak, ilerleyen bilim sayesinde biliyoruz ki, madde ile ilgili pek çok teori bilinen anlamının yerine başka anlamlara sahip olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin, 20.yüzyılın başlarında “Elektronda maddi olan hiçbir şey yoktur. Elektron, hareket halindeki elektrik yükünden fazla bir şey değildir. Peki, negatif yükte madde yoksa, pozitif çekirdekte neden olsun? Madde yokolmuştur. Yalnızca enerji vardır!" denmiştir.

Şimdi bu bilgi ışığında bizlerde kalıplaşmış olan “madde” anlamını yitirmektedir. Düşünsenize sadece “madde”yi incelemek, deneyler yapmak yerine sadece bir kelime değişikliği bile bizdeki mevcut anlamların değişmesine neden olabilmektedir. Tıpkı “madde” yerine “özdek” denmesi gibi.

“Özdek” kelimesini incelersek de göreceğiz ki; ön ek olan “öz-” ve daha sonraki ek “–de” bizleri “ÖZDE”ye yani O TEK, ÖZ’e götürmektedir. Sondaki “k” harfi de, O Tek'in NOKTA'dan açılımı! O da “madde”yi oluştursun!!!... Bu arada “madde” neredeydi???

1 yorum:

HAYAT YOLU dedi ki...

Merhaba Aylin Hanım,
Yazılarınızı zevkle okudum.Bazılarına katıldım,bazılarına katılmadım sada sizi kutlarım.Fakat,Kuran, İsmi ALLAH olanın sisteminde, risalet nurları kaynağından, resulünde inzal olmuş, ve evrensel sistemin kitabıdır. Din Ahlaktır. Ahlaklı insanlar yetişmesi için Allah sisteminde inzal olmuştur. Felsefe değildir. Allah zatı ve kuranı Hakkında felsefe yapılmamalıdır.
Dostlarım, Kuranı felsefeye bulaştıranlar yazdırdı bu yazıyı bana, onlara sesleniyorum. Hz. Muhammed a.s 'a yakışmıyor yaptıklarınız. Ben, affınıza sığınırım. Kur'an'ın yedi tayf halinde anlamı vardır. Bilgisi malumunuz olmalı. Bir bölümü akılca kavranır, başka akıllara aktarılabilir. Tamamını anlamak ise nur'tevhit ile Rab'be ve aynı şekilde rasule miraç olmadan anlaşılamaz.
O noktalara ulaşanlar da bu zat mertebesinden teferruat olarak bahs açmaz..Çünkü karşı tarafça anlaşılamayacagını bilir. Bunu bilenler, tasavvufu marifetullahı zevk olarak tanımlamışlardır.
Mesela Asr suresi, çok büyük anlamlar taşır. Söylenenleri kapsadığı gibi söylenmesi yasak olanları da kapsar. O, her şeyi kendinden kendine yansıtan sonsuzlukların sahibidir.
Sünnete uyar ve aklın kavrayabileceğiyle yetinir ve haddini bilir isen sonsuzkurtulanlardan olursun.
En büyük peygamberi Muhammet Mustafa sa.v bile seni layıkı veçhile kavrayamadık, hakkıyla hamd edmedik buyurmuştur.Muhammed a.s. bir hadisinde, Farz namazını(yani teklif edileni)terk etme.Kim terk ederse ilahi korumadan mahrum kalır.Buyurmuştur.
Onun kadar büyük bir kişilik olmadı olmayacak o halde herkes böyle konulara girerken haddini bilerek girmeli.
Zatını ve ondan inzal olanı sorgulamamalı. Esma ve sıfatının hakkını vermeye çalışmalıdır. Yani teklif edilenleri yapmalıdır.
Zaman boşa götürecek kadar çok değil.
Felsefeden çok yaşanmalıdır.
Rüya bazen dışarıdan yönlendirilebilir.Kişinin kaderine göre.Selam ederim.Sevgilerimle...