Pazar, Eylül 30, 2007


SORGULAMA

Bir bilgeye sormuşlar:
“Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
“Terzimi severim,”diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
“Aman efendim, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor?
O da nereden çıktı? Neden terzi?”
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
“Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü, ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.”

Yukarıdaki durumda da bahsedildiği üzere kişi herhangi bir konu hakkında fikir sahibi olduğunu düşündüğü zaman, o noktada bırakır “sorgulamayı”!!.. Karar verilmiştir ve beyinde o konudaki çalışma belki geçici bir süre ama büyük bir ihtimalle tamamen devre dışı bırakılmıştır. Artık beyindeki o bilgiye ait kısım, kapısı açılmayacak bir odadır…

Biz, aslında sorgulamayı belki de çok küçük yaşlarda bıraktık farkında değiliz. Küçük yaşlarda sorgulamaya başlayan çocuğa, sorguladığı kavramlar yakın çevresi tarafından, sorguladığı herşeyin kendi dışında olduğu düşündürülerek, şartlandırılarak anlatılmaktıdır. Bu yakın çevrenin de aynı şekilde edindiği bilgiden kaynaklanmaktadır. Böylece bir nesil diğer nesile göreceli ve şartlanmalar ışığı altında bilgi aktarımı yapar durur. Sanki “sorgulama geni” diye bir şey var ise o, aktarılamaz olmuştur… Ta ki bir düşünen beyin çıkıp da edinilen bilginin sorgulamasını yapana kadar da bu durum devam eder gider…

“Sorgulama” düşünüldüğü kadar kolay bir beyin işlevi değildir. Kişide gerekli düşünce becerisi ortaya konmadan sorgulama yapması çok zordur. Hele hele dışa dönük, yani dışarıya göre yaşayan bir toplumda doğmuş ve yaşayamaktaysak bu daha da zorlaşacaktır. Çünkü, dışa dönük toplumlar (burada dışa dönük derken popüler anlamında değil, dışarı merkezli demek istiyorum) sorgulamaz. Dışında varlık algılayan, dışındakiyle ilgilenen bir toplum içinde yaşayan kişi de, kolay kolay dışındakileri bırakıp da özüne yönelmeye, hakikâtini sorgulamaya ve ulaşmaya çalışmaz, çalışamaz…

Bu dışarı odaklı toplumlarda yazıldığı üzere “sorgulaMA!!” yani olumsuz bir anlam olarak ortaya çıkmıştır. Hattâ sorgulayanlar toplumda kabul görmeyen, rahatsızlık verenlerdir. Çünkü, sorgulanan herşey, sorgulayıcı tarafından tatmin olunana kadar devam eder. Yani işin hakikâti öğrenilene kadar. Bu aşamada, çoğunluk hiç düşünmedikleri, hattâ düşenemediklerinin sorgulanmasından doğal olarak rahatsız olurlar. Aslında bu sorgulama, onların da özünde mevcut olan bir bilişsel özelliktir. Ama hatırlatılması hoşlarına gitmez. Çünkü, onlar sorgulamayıp ve onun neticesi ortaya çıkacakları bilmeden yaşamanın daha kolay ve huzurlu bir yaşam olduğunu, “sorgulama”nın da iç huzuru bozduğunu düşünerek, hakikâtlerinden uzaklaşırlar. Bu tarz yaşamı seçenlerin bilinç boyutu, tasavvufta “nefs-i emmare” diye anlatılır.Yani, madde dünyası içinde sınırlanan ve beden arzu ve istekleri için yaşayan ve hakikâtlerini sorgulamaktan uzak beyinler, “sorgulama” ile özlerine doğru yapacakları yolculuğu reddederek, hakikî, mutlak huzuru kaçırırılar.

“Sorgulama” becerisi yani mekanizması hepimizde mevcuttur. Zaten sorgulama, derinine düşünme olmasaydı, kişi kendi özüne ve hakikâtine nasıl ulaşabilirdi ki?!... “Beceri” dediğimiz özellik de bu bilişsel mekanizmayı çalıştırmak, yani ortaya çıkarmaktır. Bu çalıştırma yollarını kullananlar da, tıpkı bir bilgisayar programı olan “google” arama motoru gibi, beyindeki o arama motorunu (sorgulama,düşünme mekanizması) kullanarak kaynağa ulaşma imkânı bulabilmektedirler.Bu sorgulama kullanma kılavuzu herkesin elindedir. Yeter ki kullanmasını bilelim...

Bir şeyi sorgulamak için ilk gerekli adım, “düşünmeye” başlamaktır. Düşünme işlemi bilişsel bir işlem yani “bilinçli” yapılan bir durumdur. Düşünme olmadan sorgulama olamaz. Düşünme işleminde konuya odaklanma vardır. Meselâ, size “hangi rengi seversiniz?” diye sorulduğunda hemen cevap verebilirsiniz… Peki o rengi neden sevdiğiniz sorulduğunda? Hemen cevap verebiliyor musunuz?... İster hemen cevap verin, isterseniz biraz düşünün… aslında hep düşünme işlemi üzerindedir beyin… Tabii, burada önemli olan verdiğiniz cevabın hızından çok buna bir cevap verip, verememeniz…Yani bunu bilinçli olarak düşünebiliyor musunuz, yoksa “aman canım bu ne biçim soru, ne bileyim ben, ya da bilmem seviyorum işte…” gibi mi cevapları mı tercih edersiniz?

O zaman, farkına varabiliyoruz ki, hayattaki belki de en basit hatta saçma diye adlandırdığımız sorular aslında bizler için önemlidir. Çünkü, düşünmemize, sorgulamamıza yardımcı olurlar. Düşünmeye başladığımız anda da, beyin o kelime ya da o konu hakkında ne kadar veri varsa tıpkı google arama motoruna yazdığınız bir konu gibi, bioelektrik sinyaller ile sizde mevcut bulunan tüm bilgileri tarar ve size cevapları yollar… Siz de, bilgi birikiminize (veri tabanı) göre bu TÜM bilgiyi kendinize göre değerlendirirsiniz ya da değerlendirmezsiniz. O da sizin kapasiteniz kadarı ile mümkündür.

Burada dikkat çekici olan bir başka nokta da “bilgi”dir. Yani düşünmenin başlangıç noktası olan “bilgi”. Aslında belki de sorgulamanın basit açıklaması da “bilgi”ye dayalı olmasıdır. Yani sorgulama, sizdeki bilgi birikimine göre anlamlandırdığınız dünyanızdan tatmin olmayıp, sonsuz anlamlar içeren salt bilgi kaynağına (DATA) ulaşma çabasıdır. Sorgulama, bir bakıma da sınırlı kaldığımız dünyamızdan sonsuz anlamlar içeren hakikâte yolculuktur. Bu, Kurân-ı Kerîm Kıyamet Suresi 2’de de şöyle ifade edilmiş:

“Ve la uksimu BinNefsiLevvameh.
Ve (Bi-) nefs-i Levvameye (sonsuz –sınısızlığa, evrenseliğe, hakikâte yönelmek ve kendini tanımak için ilk başlangıç bilinç hali; kendini levm eden sorgulayan nefs’e) kasem (yemin) ederim.”

Sorgulamak dolayısıyla düşünmek konusunda Kurân-ı Kerîmde pek çok ayet vardır ve hepsi de “düşünmeye, idrâk etmeye, anlamaya” yöneltmektedir bilinçleri…

Düşünüp, sorgulamak ve bunun neticesinde ulaşılan bilgiyi sentez yapmak ve idrâk etmek beyinde bilincimizde yepyeni açılımlara yani manalara açılmamıza, ulaşmamıza vesile olan çok etkili bilişsel bir faaliyet olduğuna göre, acaba sonsuz manalar okyanusunda Esmâ-ül Hüsnâ diye adlandırdığımız isimlerin işaret ettiği manalardan hangileri bilincimizde daha aktif hale gelmektedir?

Gelin, şimdi bazı isimleri ve manaları, “sorgulama” sürecini başlattığımızda, bilincimizde nasıl anlamlarla ortaya çıktıklarına bir göz atalım:

Sorgulama edinilmiş bilginin düşünülmeden kabul edilmeyişine işarettir, yani bir nokta koymamaktır. Kişi düşünerek, araştırarak hakikâtine ulaşmaya çalışır. Hakikâtine dair ulaştığı her nokta onda bir idrâk oluşturur. İşte bilinçli olarak idrâk etmek ve kabul etmek “sorgulama”dan geçer. Mümin (Gaybın sonsuz sırlarına açık idrâkı oluşturan)

Sonsuz manaların düşünce dünyamızda anlam kazanılır olması, bir şeklide şekillenmesi için bizde açığa çıkmış her bilginin sorgulanıp üzerinde düşünülmesi, tasavvur edilmesi gerekmektedir. Tabii bu düşünülüp,sorgulanılan bilgi ve bizde oluşmuş manâsı ile sonsuz manâlar karşısında asla kayıtlıyamayız kendimizi. Musavvir (manaları şeklillendiren)

Her derinine düşünme ve dolayısıyla sorgulama bilinçteki anlamların, daha farklı boyutlarda manalar olarak ortaya çıkmasına da vesiledir. Yani tetikleme (trigger) görevi yapar. Siz bir şeyi sorgularken ve düşünürken o düşündüğünüzden başka noktalara, anlamlara da geçişler olacaktır. Bir anlam sizde başka bir manayı besleyip, geliştirecektir. Rezzak (Sonsuz manaları besleyen)

Sorgulama, derinine düşünme ile gerçekleştirdiğimiz bu beyin çalışması sayesinde beynimizin kısıtlı kullanım kapasitesi artacaktır. Bu sorgulama ve düşünme neticesinde, öğrendiğimiz ve algıladığımız hakikâte ait her yeni bilgi, bizdeki bir kısım değer yargısı ve şartlanmaları da ortadan kaldıracaktır. Fettah (sürekli aşama kapılarını açan tüm kapanıklıkları geçirten) Kısıtlı manâ dünyamız sınırsız manâlara doğru genişleyen bir şekilde açılmaya başlayacaktır. Basît (açan yayan genişlik veren)

Sorgulama, analiz ve sentezi de içinde barındırır. Sorguladıkça, ulaşılan bilgi ile içinde bulunduğumuz ortam ve getirdikleri, yani sistem daha farklı değerlendirilebilinir. Bir başka değişle sorgulama ile ulaştığımız her bilginin sahip olduğu manâların hakikâti (yani edinilmiş bilgi-knowledge- ötesini görme) anlaşılıp, algılanıp, değerlendirme imkânı bulabiliriz. Semî (yarattıklarının her halini algılayan) ve Basîr (yarattıklarının her halini değerlendiren)

Sorgulamak, derinine araştırmayı gerektirir. Araştırdıkça sorgularsın ve düşünürsün. Bu süreç içerisinde ulaşılan bilgi ve içerdiği anlamlar, bize “göre” pek çok farklı boyutlarda, yine bize “göre” farklı kompozisyonlar şeklinde karşımıza da çıkarlar. Ancak Kaynağa doğru ilerledikçe, farkederiz ki,TEK ve SALT bilgi yani hakikât bilgisi bize “göre” boyutsal anlamları olan ama aslında TEK KARE RESİM’dir. Alîm (manaların oluşturduğu tüm kompozisyonların her halini bilen)

Sorgulama ve derinine düşünme ile beynimizde açığa çıkan bir bilişsel enerji akışı mevcuttur.Bu bioelektrik enerji akışının oluşması ve diğer hücre gruplarına geçiş yapaması bir düşüncenin belki de sorgulanarak cevap olarak anlamlanması ile daha da etkili olacak ve diğer hücre gruplarına bu enerji akışı sağlanacak ve diğer hücre gruplarının aktive olması neticesinde de hangi konu üzerinde derinine düşünülüp, sorgulanılmışsa o yönde bambaşka bir idrâk oluşacabilecektir. Nûr (açığa çıkartan idrâk ettiren, kendisiyle irşad olunan)

Sorgulamamak ve bize ulaşan bilgileri düşünmeden kabul etmek ya da reddetmek bizi hiç şüphesiz ki gerçeğe yönelmekten alıkoyacaktır. Bunun tersi yani sorgulayıp, derinine düşünmek ise, bize hakikâti anlamada yardımcı olacak anahtarlardan sadece bir tanesidir. Hâdi (Gerçeğe yönlendiren, gerçeği görmeyi sağlayan)

Sürekli sorgulamak ve derinine düşünmek, bizi bir önceki halimizden daha ileri bir noktaya getirebilecek ve eğer yaratılış programımızda da yazılmış ise bizi hedefe götürmeye yardımcı olacaktır. Reşîd (varlıkları var ediş gayesine göre hedefine ulaştıran, olgunlaştıran)
Sorgulama yaptığımızda hakikâti anlamaya, idrâka doğru bir yönelim vardır. Eğer sorgulamamız özümüze yönelik samimi ve devam eden bir sorgulama ise mutlaka bir cevaba ulaşacağızdır. Mucîb (Tüm yönelenlerin dileklerine cevap veren)

Son olarak, “Allah’a ermek isteyen beyin sorgular” demiş, Üstad Ahmed Hulûsi. O’nun bu sözünden yola çıkarak, sonsuz manâlar içerisinde 99 ismin manâlarının da içerisindeki bazı isimleri ve işaret ettikleri manâları “sorgulama ve derinine düşünme” çerçevesinde düşünüp, bu noktada anlamlandırdıklarımı paylaşmak istedim. Bu yazıyı okuyan sizler de sorgulayıp, düşündüğünüz anlam dünyanızı “yorumlar” kısmında paylaşırsanız, sorgulama ve derinine düşünme sürecini noktalamayıp (.), virgül (,) ile devam etmiş oluruz.

5 yorum:

Deniz dedi ki...

Bir göz(bakış) var, Rasul-ALLAH'tan gelene "imanlı yaklaşım" ve sorgulamayla bakan ki bu bakışın kendisi bakışını,düşünüşünü, eylemlerini belirliyor... Bir göz(bakış) de var, şartlanma yollu ve 5 duyu blokajıyla edindiği bilgilere dayanarak hafızasındaki sınırlı alanda dolaşıp, bu sınırlılıktan çıkardığı bir düşünceye dayanan ve bu dayandığı düşünceyle hareket eden... Yani, insan gibi düşünen Tanrı sanısından, Allah gibi düşünen insan anlayışı gibi... Birinde dayanılan nokta, edindiği şartlanmalı bilgi; diğerinde dayanılan nokta = noktası, dayanağı-sınırı olmayan DATA! Veya, "imanlı yaklaşımla" bakan sorgulayıcı(nokta koymayan ve koyduğu noktaya dayanarak düşünmeyen) gözün görüşü! Biri "gören gözün" görüşüne göre her an yeni şandalığı, diğeri gören gözünün görüşü edindiği şartlanmalarla kapandığı için, ölü anılara dayalı sınırlı-dar bakışı ve bu ölü anılar mezarlığında yaşayışı. Kabir yaşamı da "mezarlıktaydı" sanırım. Ölü bilgilere dayanan aklın, bu ölü bilgilere dayanması artık işlememesi-kullanılmaması, aklın durması demek değil midir? Ve bu algılama körlüğü olmaz mı? Sadece ölü bilgilerin-geçmişin alanında, hafızadaki şartlanılmış bilgilere dayanarak yaşanılan mezarlık yaşamı olmaz mı? Abdülkadir Geylani, ilim ilimden cehildir derken; acaba bu manayı da kastetmiş olabilir mi diye düşündüm. Çünkü, ilim bir anlamda RÜYET(görüş) ise; gören gözün görüşü şartlanmalarla körleştiğinde, bu körlüğü yaratan edinilmiş bilgilere dayanan düşünce, bu dayandığı noktadan düşünüşünü bırakmazsa( bu anlamdaki bilgisiyle hareket etmeyi terk etmezse), evrensel bakmayı (sorgulayıcı ve her an yeniyi görücü imanlı bakışı) gerçekleştirememiş olur, dolayısıyla H.z. İsa'nın; "sen insan gibi düşünüyorsun, Allah gibi değil" sözüne muhattap olmuş olur diye düşündüm...

O dedi ki...

Her an beynimiz aslında data nın her an yeni bir şanda oluşunu algılıyor ancak değerlendirme eski bilgiler ile olunca bizde yenilenme açığa çıkmıyor. Bu nedenle Üstad Ahmed Hulusi de yeni kelimelerle konulara açıklık getiriyor. Eğer Data kelimesi ile (Allah isminde olduğu gibi) tanrımızı update etmez isek ancak o zaman bizde yenilenme olacak aksi taktirde yine eskiyi yeni gibi konuşacağız.
diyelimki bir an için bir algılayışta bulundum. işte o an idrak ettiğim benim için o an var oldu ve bir sonraki an yenilenmeye devam etti eğer o algılayışı veri tabanıma göre değerlendirmeye başlarsam bu sefer yine bende yenilenme olmayacak çünkü o algılayış ile kilitli kalacağım.bizler esmanın bir özelliği olarak günlük yaşam içerisinde bizden ortaya çıkanların kaydı altında kalmadan her an ortaya çıkan fiilin bizde oluşturduğu yeniliğe konsantre olmalı, olaylar ve olayların içindekilerle ile kayıtlı kalmamalı gerekir diye düşünüyorum. Burada sanıyorum ki en kritik nokta ego ile değil önce karşındakini düşünerek hareket etmek.

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

Sorgulamak değilmidir ki beni yalnız bırakan, insan güruhlarından uzaklaştıran, sınırlı bakışı reddettiğim için tatmin olana kadar inatla sorguladığım için hep yalnız kalmamı sağlayan.Sorgulayan dostlarla yaşamaya aç bir şekilde sanki bir tecrit hali yaşıyorum Allah görüyor halimi ve ona göre mutluluklar veriyor bana da.Gaflet mi yalnızlık mı deseler her seferinde yalnızlığı seçerdim sorgulamak için elzem neredeyse benim için.Biraz hayata karışmaya korkar,insanları gönülleri kırmamak için olabildiğince diğergam, çok şeyin farkında olmama rağmen olabildiğince cahil ve ağzı mühürlü olmaya razı oldum.Bizi anlayan yüreğimize dokunan dostlar çıkıyor arada böyle yazılar yazıyor gönlümüzü huzur kaplıyor.Sorgulamak huzursuzluğu ve getirilerini peşinen kabul etmeyi gerektiriyor bu bedeli peşinen kabul etmeyen nihai huzura hakikate ulaşamaz. Sorgulamak yanmak arınmaktır arındıkça huzur bulur aşka erer insan... aşkın yakışı karşısında artık sorgulamalar yakmaz olur.Öylece kabul görür genişleyen yürekte.Allah tatmin olmayı nasip eylesin cümlemize ki mutmain olabilsin nefsimiz.Sorguladıkça piramidin en tepesine çıkıp oradan bakar aşağıda iken göremediklerimizi görür kavrar hale geliriz.Bu durum beni hayattan oldukça koparıyor.Düşünüyorum acaba hem içi hemde dışarıyı dengeli tutmak için neler yapabiliriz.Bende dışarıya ilgi çok azalıyor dengeyi nasıl sağlarız dostlar?Yazı çok güzel ve açık olmuş.Elinize sağlık

Unknown dedi ki...

Beyin'de yeni devrelerin açılımı da bahsettiğiniz Allah isimlerinin bizde etkin olmaya başlaması ile gerçekleşiyor. Düşünceme göre, ZİKİR ile kastedilen de gerçekte budur. Yoksa, SORGULAMAsız, TEFEKKÜRsüz, içi doldurulmamış = MÂNÂsız Allah isimlerini tekrar etmekle beyinde bir gelişim olmaz. Beyin için önemli olan kelime ile işaret edilen Kavramın, Anlamın, hâlin Beyinde yaşanmasıdır. Beyinde yaşamı için gerekli ilk adım da Sorgulama ile başlar.